YEREL MEDYAYI OTOSANSÜR BİTİRDİ!..

Aysun Kaya'nın Sina Çıladır'la yaptığı röportajın 3. bölümü

Abone Ol

Aysun Kaya’nın Sina Çıladır’la yaptığı röportajın 3. bölümü

 
AK- İlkten klasik bir soru soracağım size: Gazetecilik nedir?
SÇ- Tutku!.. Halkı bilgilendirme ve aydınlatma tutkusu!.. Bu duyguya sahip olmayanlardan iyi gazeteci çıkmaz, çıkmıyor da zaten!..
 
AK- Gazeteciliğin en önemli branşı nedir sizce?
SÇ- Habercilik, bizim kuşağın söyleyişiyle, muhabirlik!.. Çünkü, gazete toplumsal haberleşme gereksiniminden doğmuştur. Gazete, öncelikle haberdir.
Şöyle bir örnek vereceğim:
Bir otomobil yapmak için banta konuşlan ilk parça neyse, gazete üretiminde haber de odur! Üretim zincirinin öteki halkaları habere bağlıdır. Onu da, dedim ya, haberciler üretir. Zincirin tüm halkaları önemlidir tabii, birbirini tamamlarlar; ama, haber olmadan gazete olmaz!.. 
 
AK- Basın camiasında en çok sözü edilen kavram, tarafsızlık! Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
SÇ- Palavradır bu! Sınıflı bir toplumda tarafsız gazete olmaz! Günümüz Türkiyesini esas alacak olursak, örneğin dinci-laik mevzilenmeninde tarafsızlık olur mu? Ülke bütünlüğü ile bölücülük arasında tarafsızlık olr mu? Bu, bırakın köşeyazılarını, haberlerin üretim ve kullanımında bile olmaz! Diyelim ki PKK saldırmış ve 10 şehit vermişiz. Bu, dünyanın her yerinde flaş haberdir. Manşetten verilir. Ama son zamanlarda çoğu gazete, Başbakanın istekleri doğrultusunda manşetlik haberleri etekte küçük bir haber olarak vermeye başladı! Bu, meslek adına utanç verici bir durumdur!..
 
AK- Peki, haber değeri kavramının uygulanması, gazeteyi tarafsız yapmaz mı?
SÇ- Bir haberin değeri, ilgilendirdiği kitleyle doğru orantılıdır. Ama yukarıdaki örnekte olduğu gibi, yandaş basın bu ölçütü kullanmayabilir. Kullansa bile, ya haberi elleyerek verir ya da yorumlayarak!
Özetle tarafsız gazete lafı kocaman bir yalandır! Örneğin Yeni Ufuk tarafsız değildir, taraftır. Ülkemizin tam bağımsızlığı ve bütünlüğü ilkesinden yanadır. Laiktir. Atatürk’e ve Cumhuriyet Devrimine büyük saygısı olan toplumcu bir gazetedir Yeni Ufuk.. Taraftır kısaca. 
 
AK- İl çapında, özellikle Ereğli’de çok gazete var. Medyatik düzeyi bu mu düşürüyor?
SÇ- Zonguldak, ilçeleriyle birlikte, basın alanında geri kaldı. Birçok ilimizde, çok sayfalı ve renkli gazeteler yayınlanıyor. Bunlar tezgâhta da başarılı; bayağı satıyorlar. Zonguldak’ta teknik bakımdan bu düzeyi tutturan Arayış isminde bir gazetemiz var. Ama satışı yok; resmi ilanla geçiniyor esas olarak. Diyeceksiniz ki niye? Böyle bir gazete tezgâhta başarılı olmak için, ya sert muhalefet yapacak ya da magazin! Bu ikisi de yoksa, yerel gazete satmaz! Fikir gazeteciliği de kitlelere ulaşamıyor il çapında. Çünkü bir emekli kentine dönüşen Zonguldak’ta siyaset kültürüne de sahip entellektüel çevre çok küçük! Oysa Zonguldak, 40-50 yıl önce bu açıdan daha üstdüzeyde bir çizgiye sahipti. Denilebilir ki Zonguldak kültürel bakımdan da geriliyor. Bu altyapıdaki çöküntünün üstyapıdaki yansısıdır! Ayrıca darbelerin yol açtığı kültürel-siyasal yıkım ile özellikle AKP döneminde yoğunlaşan baskıcı yöntemlerin de rolü var. İnternet kolaycılığı kitap/dergi okuru sayısını düşürdü ayrıca. Zonguldak artık, ulusal çapta isim yapmış yazarlar-sanatçılar da çıkaramıyor; “eski”lerle idare ediyor şimdilik!..
 
AK- Yerel basına gelirsek…
SÇ- Yerel basın, TV ve radyolar dışında, günlük ve haftalık gazeteler şeklinde ikiye ayrılıyor. Günlükler, tek-tük istisna sözdışı, genelde resmi ilanlarla geçinen gazetelerden oluşuyor. Haftalıklar ise, kurum ve kuruluşların verdikleri ilan/ reklamlarla… Bu iki kategorideki gazetelerin tezgâh (bayi) satışları yok.
 
 RESMİ İLAN MEVZUATI DEĞİŞMELİ
 
AK- Resmi ilan konusunda ne düşünüyorsunuz?
S.Ç- Basın İlan Kurumu’nun resmi ilan mevzuatı çağdışı! İlkten, resmi ilanı hak etmeyi öngören koşullar, zenginlerin (işadamlarının) lehine bir düzenlemeye sahip. Bir yerel gazetenin resmi ilan koşullarını yerine getirebilmesi için asgari 150 bin (milyar) liraya ihtiyaç vardır. Ekmeğini sadece gazetecilikten yiyen birisi nasıl denkleştirecek bu parayı?! Bu yüzden, başka işlerine güç ve renk katsın diye mesleğe giren parababaları 150 bini bastırıp malı götürüyor! Bu iş çok karlı bir iş! 150 bin TL. bir yılda amorti ediliyor, sonraki yıllar karlılık süreci oluyor. Bu, işin ticari yanı. İşin bir de mesleki boyutu var: Resmi ilanlardan tıkır tıkır para kazanan işadamı, haliyle siyasal iktidara, devlete ters düşmek istemiyor. Bu, gazetesinde de yankısını buluyor. Böylece, yandaş bir günlük gazeteler topluluğu ortaya çıkıyor!.. İstisnaları, durumu idare etme becerisine sahip olanlar oluşturuyor!..
Basın İlan Kurumu, resmi ilanları, herhalde ayıp oluyor diye, dijital ortama taşıma kararı aldı. Ama nasıl? Gazeteye resmi ilan gönderiyor, sonra da diyor ki “istersen internet sitende yayınla bunu!..” Kurum, böylece çağdaşlaşmış oluyor!..
Bu eyyamcı tutum, şu gerçeği ortaya çıkartıyor! Demek ki devlet, ilanların en geniş çevrelere ulaşmasını umursamıyor! Ona göre, 350-400 gazetenin koltukaltında dağıtılması ile en az bin kişiye ulaşan internet sitesi arasında bir fark yok! Niye yok? Çünkü özellikle ihalelerde ilgili ilanlar laf olsun diye veriliyor! İlan yayınlayıncaya kadar malı götüren götürüyor zaten!..
 
AK- Çözüm ne peki?
SÇ- Ya, resmi ilana hak ediş koşulları yumuşatılmalı, ya da resmi ilanlar tümüyle dijital ortama taşınmalı ve belirli kriterler getirilerek buna uyan öteki internet sitelerine de ilan verilmelidir. 
Haftalıklara gelince… Haftalık yerel gazeteler, istisnalar sözdışı, medyatik işlevlerini çoktan yitirdiler. Acıdır belki ama, gerçek budur! Bu gerçeği geçenlerde bizim Gazeteciler Derneğimizin Başkanı İ.Necati Günay kardeşim çok cesur bir şekilde dile getirdi. Dedi ki, “ekonomiye katkıda bulunuyorlar diye, kurum ve kuruluşlara karşı otosansür uyguluyoruz!.” Burada sözü edilen “ekonomi”, elbette medyatik ekonomi! Daha yalın bir ifadeyle, gazetelere verilen ilan/reklam desteği!..
Durum bu! Sansürün en çirkini olan otosansür yerel medyayı kanser gibi sarmış durumda!.. Necati’nin yukarıdaki sözleri sarfetmeden kısa bir süre önce kurum ve kuruluşlara “sansürden vazgeçin” diye babalanması tam bir komediydi!..
Özellikle haftalıkların çoğalmasının nedeni de bu zaten: Diyelim ki ayda iki kurumdan 600’er liralık ilan alan altyapıdan yoksun bir gazetenin cebine, en azından ortalama bir emekli maaşı giriyor! Altyapısı olan; yahut bürosu, sigortalı çalışanı, yazarı-çizeri olan haftalıklar ise bu çerçevede zarar ediyor! Hele muhalif bir konumda ise!.. Bu koşullarda, tek-tük istisna sözdışı, gazetecilik yapılamıyor elbette!.. Yapılsa yapılsa, bu işin ticareti yapılıyor!..
 
AK- Çözüm ne peki?
SÇ- Altyapısı olan gazeteler ile olmayan gazeteler belirli kriterler getirilerek birbirinden ayrılmalıdır! Getirilecek kriterlerde yandaşlık yeralmamalıdır! Altyapısı bulunmayan gazeteler ikişer üçer birleşmeli ve olası kriterlere uygun hale gelmelidir. 
Kurum ve kuruluşların yerel basına desteği ihtiyari olmaktan çıkarılmalı, yıl yıl yenilenecek protokollerle belirli bir maddi zemine oturtulmalıdır.
Ayrımsız olarak sağlanan destek, altyapısı olan gazeteleri görece olarak cezalandırmak anlamına geliyor!..
Özetle, ilan/reklam desteğinin amacı; basın özgürlüğü ve kaliteyi teşvik olmalı; bir tür Demokles’in kılıcı olmaktan çıkarılmalıdır! Özellikle kamu kuruluşları unutmamalıdır ki, basına verilen üç kuruş, kimsenin babasının çiftliğinden gelmiyor! Halkın parasıdır o!..
 
AK- Diyelim ki basına destek tümüyle kesildi! O zaman ne olur?
SÇ- Artık internet gazeteciliği var. Necati’nin otosansürü, yerel gazetelerin internet sitelerini de içine alıyor. Destek kesilirse gazetelerin çoğu belki batar; ama, bu kez, gazetelere göre çok daha yüksek tirajı olan internet siteleri özgürleşir!..  Yerel seçimin geriye sayma sürecine girildiği günümüz koşullarında akıllı hiçbir yerel yönetim bu açmaz içine girmek istemez! Girerse, karşılığını görür!..
 
AK- Ekim sonunda yeniden bir araya gelme ümidiyle teşekkür ediyorum.
SÇ- Ben de.
 

Haber : 

Abone Ol