Gündem

İstiklal marşımızın öyküsü

Yeni Ufuk’un Görüşü

Abone Ol

 

İstiklal marşımızın kabülünün 100. Yılındayız.

İstiklal marşımızın ilginç bir öyküsü vardır:

1921 yılında, henüz bağımsızlık savaşı kazanılmadan, istiklal marşı olarak bestelenecek marşın sözlerinin yazılması için Maarif (Milli Eğitim) Vekaleti (Bakanlığı) bir yarışma düzenledi. Para ödülü 500 liraydı. Yarışmaya 724 eser katıldı, ancak hiç birisi beğenilmedi. M.Akif Ersoy, yarışma birincisine para ödülü verileceğinin açıklanması üzerine şiir göndermemişti. Marş, para için yazılamazdı. Protesto etti.

Bunun üzerine Maarif Vekili Hamdullah Suphi (Över), M.Akif Ersoy’un şahsen davet etti, istiklal marşının güftesini (sözlerini) yazmasını istedi. Güfte, iki gün sonra masasındaydı. Güfte, TBMM’nin 25 Mart 1921 tarihindeki toplantısında oyçokluğu ile kabül edildi.

Korkma sönmez bu şafaklarda al sancak diye başlıyordu.

Daha sonra marşın bestelenmesine geçildi. 24 eser katıldı, ancak savaş karışıklığı yüzünden kazanan beste bir süre açıklanmadı. Kazanan bestenin Ali Rıfat (Çağatay)’ın bestesi olduğu daha sonra açıklandı ve marş 1930 yılına kadar çalındı.

Ancak, Ali Rıfat’ın bestesi, Osmanlı döneminin geleneksel marşlarını anımsatıyordu.

Nihayet 1930 yılında, Cumhurbaşkanlığı Musiki Heyeti Şefi Osman Zeki Üngör, marşı yeniden besteledi. Dönemin müzik çevrelerinin bestede, “lardaa yüzen Alsancak” gibi, “diiiir o benim milletimin” gibi prozodi hataları olduğu şeklinde eleştirilerine rağmen beste bir daha değiştirilmedi.

**

Öykünün ilginç olan iki yanı vardır:

Birincisi, Ersoy’un “para için marş yazılmaz” şeklindeki tepkisidir, öteki de marşın henüz savaş kazanılmadan paylaşılmasıdır.

İlki, ulusu herşeyin üzerinde tutan katıksız milliyetçiliğin/vatanseverliğin; öteki de Atatürk’ün kişiliğinde sembolleşen özgüvenin tezahürleridir.

Kutlu olsun.

Yeni Ufuk


Haber : 

Abone Ol