Hukuk ve siyaset farklı kavramlardır; ama, özellikle siyasi davalarda bu iki kavram metazori iç-içe geçer.
Bunun son örneği CHP İstanbul İl Başkanlığına kayyım atanması olayıdır.
Bilindiği gibi CHP’nin tüzel kişiliğine ilişkin iki dava var. Birisi İstanbul İl kongresinde hile yapıldığına ilişkin olarak yeni açılan dava, diğeri de aynı gerekçeye dayalı olarak açılan kurultay davası.
İstanbul İl Kongresine ilişkin soruşturma, Kılıçdaroğlu’na bağlı birkaç delegenin suç duyurusunda bulunmasıyla ilgili olarak açılmıştı ve dün mahkeme savcılığın iddianamesini kabul etti dava resmen açıldı.
Ancak bu arada ilginç bir şey oldu.
Mahkeme kararıyla CHP İstanbul İl yönetimi ile Disiplin Kurulu ve delegeler görevlerinden alındı, yerlerine kayyım atandı.
Kayyım heyetinin başı ise daha önce CHP’den istifa ettiğini söyleyen Gürsel Tekin’di ! Tekin, Kılıçdaroğlu’na yakın bir isim olarak biliniyordu.
Bundan olacak Tekin, kayyım atanmasını izleyen saatlerde bir açıklama yaparak ”Şunun bunun adamı değilim” dedi, tarafsızlık vurgusu yaptı.
Hukukta masumiyet karinesi diye bir şey vardır. CHP İstanbul İl yönetimi, mahkeme sürdüğüne göre bu ilkeye tabiler. O halde niçin görevlerinden alındılar ve niçin İl yönetimine kayyım atandı ?
Siyasetle hukukun iç-içe geçtiğini gösteren bir olaydır bu !
CHP Genel Başkanı Özel kararı tanımadıklarını açıkladı. Bu yaklaşım doğru değil. CHP herşeye rağmen hukuki kulvardan ayrılmamalıdır. Kaldı ki alınan kayyım kararı kalıcı değil geçici, ayrıca karara itiraz yolu da açık !..
Yeni Ufuk
Haber :




















